Market alışverişinde bile uğramadan edemediğim kitap&dergi bölümünde bugün beni çok özel bir sürpriz bekliyordu! National Geographic Eylül/2015 sayısı “Bukalemun“u kapak yapmış! Yani “Bukalemine” adının nereden geldiğini merak edenler için bugünlerde yazmaya hazırlandığım yazıma hem literatür hem de fotoğraf kaynağı bakımından destek çıkmış, sağ olsun 🙂
Geçmişten bu güne dış görüntüm, ilgi alanlarım, zaman harcamaktan keyif aldığım şeyler, ailem ve sıkı dostlarımdan oluşan kemik kitlem dışında kalan çevrem, tepki gösterdiğim şeyler ve hayata bakış açım konularında kendimi hep bir “Bukalemun”a benzetirim. Benzerliğimizi ise şartlara göre renk/duruş değiştiren değil, aksine yeni şartlara uyum sağlayabilen olarak açıklamayı tercih ediyorum 🙂
(Avını yakalamadaki) çevik dil becerileri, civarında olup biteni net görebilen teleskopik gözleri, istediği yere sıkıca tutunabilmesini sağlayan kıskaç halindeki parmakları, boynunda Elizabeth dönemi soylularının fırfırlı giysilerini anımsatan deri parçasıyla süsünden de geri kalmayışı gibi tuhaf anatomik özelliklerin bol olduğu bir canlı olarak tanımlanan “Bukalemun”u kendime neden yakın bulduğumu beni tanıyanlar anlamaya başlamıştır bile 🙂
Ama binlerce yıldır bilinen en kıymetli özelliği elbette ki renk değiştirebilmesi. “Bukalemun renk değiştirerek iletişim kuruyor” diyor makalede. Benim için bu durum tam olarak şöyle diyebiliriz: kendimi daha iyi ifade etmek için içimdeki renkleri dışarı vuruyorum! İçimde bulamadığım hiçbir renk yok, ne mutlu: güler yüzlü sarı da var benim tablomda, tutkulu kırmızı da, affedici siyah da…
Bence renk değiştirebilmenin en güzel yanı şu: duygu durumunu renkleriyle dışa vurabiliyor bir bukalemun! Mesela hiddetlenince savaşın kırmızılı renklerine bürünüp, yenilince toprak rengini alabiliyor! Yani bir bukalemunun ruh halini “yüzünden” anlayabilirsiniz!
Neden Bukalemine?Çünkü ben değişimi, değişikliği seviyorum arkadaş! Kendimi değiştirmeyi, saçımı ve kafamın içini de elbette! Farklılığa zaafım var, elimde değil! Bir gün klasiksem, diğer gün spor giyinebilirim, 3.gün giyeceğim tarzı şimdiden ben bile söyleyemem! Değişikliği sevdiğim için kendi tarzımı kendim bulurum, giyimimde de, okuduğum kitaplarda da, evimdeki eşyalarda da…
Modanın canı cehenneme! Sırf bu sezon moda diye içime sinmeyen bir şeyi asla alıp giyemem, geçen sezon severek aldığım bir parçayı da bu sezon moda değil diye bir kenara atamam.. Moda= ben ne zaman nerede neyi nasıl giymek istiyorsam o’dur. Moda, sadece mağazalardaki kıyafetleri çeşitlendirir,hepsi bu. Onları seçip bir araya getirip taşıyacak olan benim, ya da sizsiniz…
***
Bu yüzden blogumu takip ederken “bu kızın da belli bir tarzı yok yani,bir günü bir gününü tutmuyor” derseniz, işte sebebi tam da bu 🙂 Bu arada nasıl da güzel bir başlık atmışlar değil mi kapağa:
Rengin kadar konuş!
Bukalemine: zevkle! :)))
Not: Görseller ve bilimsel bilgiler National Geographic Türkiye Eylül/2015 sayısından alıntılanmıştır.
gizem
Tek kelimeyle harika bir yazıydı
Mine Mutlupoyraz Ataş
Çok teşekkür ederim:)
meliha ATICI
”duygu durumunu renkleriyle dışa vurabiliyor bir bukalemun! Mesela hiddetlenince savaşın kırmızılı renklerine bürünüp, yenilince toprak rengini alabiliyor! Yani bir bukalemunun ruh halini “yüzünden” anlayabilirsiniz2” demiş canım arkadaşım mine, yaa işte bukalemun deyip geçmiceksin ne kadar içi dışı bir bi hayvan örnek alınmalı bence:) kendimi hep bir “Bukalemun”a benzetirim. Benzerliğimizi ise şartlara göre renk/duruş değiştiren değil, aksine yeni şartlara uyum sağlayabilen olarak açıklamayı tercih ediyorum 🙂 evet çünkü çook güzel bir penceren var o pencereden baktığın için öle güzel ve olumlu cümleler kuruyosun.inan yine acaba ben nasıl bakıyorum hayata hissettiklerimle hissettirdiklerim aynı mı diye kendime sormamı sagladıgın bir yazı olmuş ellerine sağlık senden öğreneceğim çok şey var…
Mine Mutlupoyraz Ataş
Estağfurullah canım benim,öğrencilerimden başkasına bir şey öğretmek ne haddime benim.. keyifle okuduysan ne mutlu bana! Hem beni iyi tanırsın sen, buradan okumana gerek yoktu ki 🙂
MERYEM
Merhaba! “Bukalemine” isminin “Bu kelem Mine’nin”, “Bu Kale Mine’nin”, “Bukalemun Mine” gibi çağrışımları zihnimde dolaşırken “Rengin Kadar Konuş :)” yazısını okuyunca bunların hangisi olduğunu anladım. Hepsinden biraz kırıntı var sanki. Burası senin kalemin ve burası senin kalen…… Aslında burası herkesin kendini bulacağı senin renkli dünyan…
Bu renkli dünyayı zahmet edip görmek isteyenler sanatın büyüsünde gezilere çıkabilir,bir çocuğun saflığında oyunlara dalabilir,bir annenin gözlerinde hayatı tanıyabilir,kitaplarla sürüklenip hayatın kıyısında asude bir liman bulmuş gibi huzurlu olabilir.
Gözlerindeki ışıltıyı,dudaklarındaki tebessümü,sözlerindeki samimiyeti satırların arasında dolaşırken de hissetmek beni inanılmaz mutlu etti. Keşke herkes “Bukalemine”nin yarısı kadar olabilse….Sorgulamadan,yargılamadan,suçlamadan,bilgelik yapmadan sadece kendisi olabilse…HADİ EYVALLAH diyebilse!….Teşekkürler “Bukalemine”….
Mine Mutlupoyraz Ataş
Nefesimi tutarak okudum.. sadece başımı önüme eğip canı gönülden bir teşekkür yazabilirim bu cümleler karşısında..çok teşekkür ederim..çok!!