Merhabalar!
Bugün Lizbon şehir turlarının son yazısını paylaşıyorum 😉 7 numarayla devam ediyoruz yani 😉
7. Cristo Rei:
Almada’da yer alan bu anıt, kollarını Lizbon’a doğru açmış devasa bir Hz. İsa heykelidir ve ilk bakışta Brezilya, Rio de Janerio’daki Kurtarıcı İsa Heykeli’ni hatırlatır.
Heykelin bulunduğu bahçe, 25 Nisan Köprüsü ve Lizbon’u gören panoramik bir manzara sunuyor. Turistlerin (ben de dahil) fotoğraf çektirmek için tercih ettikleri güzel mekanlardan biri. Ayrıca bahçede derinden derinden ilahiler çalıyor ve açık alandayken bile kendinizi kilisede gibi hissediyorsunuz.
113 metre yüksekliğindeki anıta merdiven ya da asansörle çıkılabiliyor ve o yüksekliğe vardığınızda hem Lizbon’un hem Almada’nın tüm güzelliğini gözler önüne seren eşsiz bir manzara karşılıyor. Anıtın çevresinde onlarca dilde “Tanrı Aşktır” yazıyor. Elbette aralarında Türkçe yok, şaşırdınız mı? Ben şaşırmadım 🙂 Olsun.. Hangi dilde olursa olsun, Tanrı aşktır…
8. Leblon:
Atlantik Okyanusu kıyısında, kumlarında bir tek izmarit artığı ya da minicik bir taş bile göremeyeceğiniz tertemiz ve uçsuz bucaksız bir sahil düşünün. Gün batarken bir ressamın tüm manzarayı muhteşem renklere boyadığı bir yer.. Leblon işte tam da böyle bir yerde!
Almada’nın Costa De Caparica bölgesinin yaz için en iyi noktalarından birine kurulmuş olan Leblon, düğün, doğum günü ve diğer tüm aktiviteler için tüm yıl açık. Bunun yanı sıra muhteşem restorantı ve sahile bakan lounge bölümü ile aynı anda 160 kişiyi ağırlayabiliyor.
Denizin ve kumsalın tadını çıkarmak için mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir yer 😉
9. Sintra:
M.Ö. 5000’de neolitik toplulukların yaşadığı Lizbon’un bu romantik bölgesi, M.Ö.49da Romalılara, sonra Müslümanlara, daha sonra da 1147de Portekiz’in ilk ve en önemli kralı Alfonso Henriques’e ev sahipliği yapmış. Kalesi, sarayı, botanik bahçeleri ve sık ormanıyla Sintra için nevi şahsına münhasır bir dağ kenti demek doğru olur zannımca. Bu dağı keşfetmek için yaklaşık 5 saat ayırabildim ve saatlerce yürüdüğüm bu seyahatimde ancak Moorish Kalesi ve Pena Sarayını gezebildim. (Dağın büyüklüğünü siz düşünün artık:)
9 ve 10. Maddeler Sintradaki bu iki yer hakkında 😉
10. Castelo dos Mouros:
Moorish/Mağribi Kalesi, 10. Yüzyılda Moor’lar tarafından askeri savunma amaçlı olarak yaptırılmıl bir kale. “Moor” lar kimdir diye arama yapınca ekşisözlükten şöyle bir yanıt buldum: “Mooros dedikleri, Türkçe’deki eski kaynakların Magribi diye andıkları, Türkçedeki yeni kaynakların varlığından haberdar olmadığı, kuzey batı afrikalı Müslümanların genel adı.” Kaleye öyle güzel sahip çıkmışlar ki, sanki birazdan bir prenses eteğini toplayıp koşarak çıkacak bir yerlerden sanıyorsunuz. Tarih sanki hiç eskimemiş burada.. Tamamını yürüyerek gezmek zorunda olduğumuz bu kalenin içi de dışı da yemyeşil.. Resmen gözleriniz dinleniyor..
Yürüyerek demişken, sakın bir hata edip de kundura, stiletto ya da rahatsız terlikler giymeyiniz. Bu kalede giyilecek en güzel şey bir çift spor ayakkabı 😉 Bu arada, bu kalenin de 1995’te UNESCO Dünya Mirası listesine alındığını bilmiyorum söylememe gerek var mı 😉
11. Palacio da Pena:
Sintra’nın tepesine kurulan Pena Sarayı o kadar büyük ve o kadar güzel renklerde ki 10 km uzaktan görebilirsiniz! 1910 yılında yapılan ve mimari romantizmin önemli eserlerinden olan bu saray da UNESCO dünya mirası listesinde ve yılda yaklaşık 500.000 ziyaretçi ağırlıyor.
Ben bu sarayı Haziran ayında görme fırsatı buldum. Yağmurlu bir hava vardı ve kelimenin tam anlamıyla “buz” gibiydi:) Demem o ki, özellikle kapalı ya da rüzgarlı havalarda çıkacaksanız bu kaleye, mutlaka üzerinize sıcak tutacak birşeyler alın 😉
Bundan sonra Discoveries Studio ve Oceanario hakkındaki yazılarım takip edecek 😉 Sağlıkla kalın..
Eyvallah…
Bir cevap yazın