Merhabalar!
Bugünkü yazımda “Venedik’te ne yenir, ne alınır, neler yapılır” sorularına kendi tecrübem dahilinde yanıtlar vereceğim..
***
Yaklaşık 68 milyon nüfusa sahip olan İtalya’da Venedik sadece 270bin kişilik yer kaplıyor; ülkenin 11. büyük şehri. Ülke nüfusunun kalabalıklığına aldanmamak gerekiyor yine de, çünkü ülke ciddi anlamda genç nüfus sıkıntısı çekiyor. Yani sizin anlayacağınız, İtalyanlar doğurmuyor! Durum o kadar vahim ki İtalyanlar gençleri evlenip çocuk yapsınlar diye onlara sunmadıkları imkan kalmamış.. Üniversite okurken (mortgage ile 30yılda geri ödeyerek) ev sahibi olabilen gençler evlenip bebek sahibi olduklarında ise bebeğin bakıcısından tutun da, üniversite mezunu olana dek ihtiyaç duyduğu tüm eğitim giderlerini de devlet karşılıyor! Oh, mis 🙂
Emeklilik yaşı 67 olan İtalya, Avrupa’nın en yaşlı nüfusuna sahip.. Yalnız bu yaşlı nüfus bile, gençleri gibi, o kadar makarna ve pizzaya rağmen tığ gibiler.. Neden mi? Çünkü yöresel yemekleri olan pizza ve makarnayı akşamları tercih etmiyorlar. Öğlen tükettiklerinde ise bizim gibi bol yağlı kızarmış domates soslu ve de üç tabak yemiyorlar 😀 Makarnayı genellikle haşlanmış sebze yahut deniz mahsulleriyle tüketmeyi seviyorlar…
Eğer iyi bir restoranda yerseniz pizzaları da makarnaları da muhteşem… Onlar makarnayı biraz diri seviyorlar ama.. Bizim tesadüfen bulduğumuz ve iki gün boyunca takıldığımız restoran bu anlamda çok iyiydi. Restoran demişken, İtalyanların yemek yedikleri yerler genel anlamda 3 farklı tarzdalar:
- Pizzeria denilen ayaküstü pizza yiyebileceğiniz ya da alıp gidebileceğiniz pizzacılar.
- Ristorante’ler ise öğle ve akşamları ana yemeklerinizi yiyebileceğiniz mekanlar.
- Bir de her ne kadar yöresel yemekleri pizza ve makarna gibi görünse de onların da bizim sebze veya et yemeklerimiz gibi yöresel tatların servis edildiği mekanlar bulunuyor. Hatta Toscana bölgesinde kuru fasulye dahi yapılıyormuş! Bize nasip olmadı, siz gidebilirseniz size afiyetler olsun! 😉
Restoran ve kafelerinde ilginç bir uygulama var yalnız.. Masa kira bedeli (coperto) diye bir şey var ve oturduğunuz masada kişi başı 1-2 avro gibi bir ücret hesabınıza ekleniyor. Yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz gibi “2 coperto: 4 avro” şeklinde hesaba dahil edilmiş. Paranın ucu ucuna hesaplandığı durumlarda bu gibi ekstraları bilmekte yarar var bence 😉
Türkiye’de kişi başına düşen zeytinyağı yıllık tüketim miktarımız 0.8 lt iken İtalyanlarda bu rakam tam 21 litre! Bize farklı gelen ama bayıldığımız bir uygulama ise zeytinyağıyla ilgiliydi. Pizzanın yanında bir şişe saf zeytinyağı geliyor ve siz onu pizzanızın üzerinde gezdiriyorsunuz.. Pizza ve zeytinyağı mı? demeyin, deneyin; hakiki zeytinyağıyla muhteşem bir tat deneyimi yaşayacaksınız 😉
Nuova Valigia, size bahsettiğim muhteşem makarnalar ve pizzalar yapan mekan! Adres ve telefonu gösteren bir fotoğraf paylaşıyorum ama merkezde olduğu için akıllı telefonunuzda haritadan veya rehberinize sorarak kolaylıkla bulabilirsiniz. Bu mekanın harika yemeklerden sonra içecek ve kurabiye ikramlarında da bonkör olduklarını belirtmeliyim.. 😉
Trovatore ise son akşamımızda tercih ettiğimiz, deniz mahsulü sevenler için özellikle tavsiye edilen bir mekandı. bu mekanın bilgisine de Tripadvisor’dan ve yine telefonunuzdan yardım alarak ulaşabilirsiniz. Deniz mahsullerinde gerçekten çok iyiler. Ama benim için çok daha önemli bir şey var ki, o da çalışanlarının olağanüstü sabrı, güleryüzlülüğü ve yardımseverliği.. Müşterilerini memnun etmek adına gerçekten canla başla çalıştıklarını gördüm.. Aşağıda fotoğrafını gördüğünüz Bruschetta adı verilen yöresel tat ise bir tür domatesli ekmek, ama yemekten önce ve azıcık geldiğinden midir nedir ben çok sevdim! 😀
“Ne yenir” konusuna nokta koymadan önce paylaşmam gereken önemli birkaç madde daha var:
- İki çeşit su var: gazlı ve gazsız. Gazsız tercih ediyorsanız şişenin üzerinde “naturale” ifadesini görmeniz yeterli.
- Suyu marketten aldığınızda 0,45 avro öderken, bir petrolün market-kafe’sinden aldığınızda 2,60 avro ödeyebiliyorsunuz.
- Latte içmek istediğinizde ise neredeyse buz gibi geliyor. Sıcak olmasını istediğinizi özellikle belirtmek zorundasınız..
- Kahvaltı da peynir, domates, salatalık falan bulmayı hayal etmeyin sakın 🙂 Zeytinyağı tüketiminde verdiğim rakamlardan sonra garip gelecek ama kahvaltıda zeytin de yemiyorlar.. Daha doğrusu kahvaltıları: uyanmak için sert bir espresso, ve içi reçelli/çikolatalı bir kruvasan ya da bir dilim kekten ibaret! Yani kahvaltıda bizi hep bunlar bekliyordu ve bu şartlarda-şekerli pastalarla arası olmayan birisi olarak- iyi bir kahvaltı yapmak benim için çok zordu:
- Bir kötü haberim daha var: Demleme çayı da bilmiyorlar 😀
***
“Ne alınır?” konusunda ise hepinizin de aklına ilk gelen şey elbette bir “Venedik maskesi” olacaktır.. Ki ben de kendime maske koleksiyonum için şu özel parçayı aldım. Özel çünkü aynı anda hem bir Venedik maskesi hem de üzerindeki notalar çok sevdiğim İtalyan bestekar Vivaldi’yi temsil ediyor benim için 😉
Bu da, oğlum için seçtiğim hatıraydı.. Bildiğiniz gibi Pinokyo ve babası Geppetto İtalyandır. Bu yüzden İtalyadan alınabilecek hatıra eşyalardan biri de Pinokyo kuklası yahut biblosu olabilir… Ben ise hem Pinokyo hem maskeyi bir arada almayı tercih ettim 😉
Maskeden başka Venedik’e has bir başka özel seçenek ise ünlü Murano camıyla yapılmış hediyeler.. Venedik’in Murano adasındaki cam fabrikasında işlenen camlar biblodan kolyeye, çerçeveden tabağa kadar her şekle giriyor ve Venedik’in daracık sokaklarındaki ışıl ışıl vitrinlerde alıcılarını bekliyor..
Klasik hatıra seçeneği olarak “magnet” de dediğimiz dolap süsleri;
Ve elbette-Venedik’e has olmasa da- İtalyan makarnası da yenilebilen hatıra seçenekleri arasında 😉
“Ne yapılır?” konusunda tavsiyelerim çok olmayacak, çünkü bahsettiğim gibi yalnızca 2 gün kalabildik Venedik’te.. ama şöyle sıralayabilirim aklımdakileri 😉
- Karnaval için geldiyseniz mutlaka kostümünüz olsun ve kostümle mutlaka gondol gezintisi yapın 😉
- Her ne kadar aşıklar şehri deseler de, tek başına sokaklarında kaybola kaybola keyifli saatler geçirebilir, sonra da San Marco meydanında bir öğleden sonra latte’si içebilirsiniz..
- Italyan müziği dinlemekten hoşlanıyorsanız bir akşamınızı bir Vivaldi dinletisine ayırabilirsiniz..
- Görsel anlamında daha sanatsal bir gezi planlıyorsanız: Dükler Sarayı, San Marco Bazilikası, Peggy Guggenheim Koleksiyonu, Ca’Rezzonico gibi Venedik’in önemli müzelerini gezebilirsiniz..
- Dilini anlamasanız da müzikal tarzda bir İtalyan tiyatrosu izleyebilirsiniz..
- Ya da denizi seviyorsanız, vapurettolarla Murano Adası‘na gidip cam fabrikasını ziyaret edebilir ya da Burano Adası‘na gidip kanalların kenarlarındaki rengarenk evlerin arasında gezinti yaparak gözünüzü de gönlünüzü de şenlendirebilirsiniz…
***
Venedik..
Başka hiç bir Avrupa ülkesinde görmediğim bir havası vardı buranın… Çok asil..Çok mesafeli.. Çok sade.. Hani binlerce insanın arasında yapayalnız hissederiz ya bazen kendimizi… Bu şehir de o 270bin insanın arasında kendini yapayalnız hissediyor gibi.. Üşüyor gibi.. Susuyor gibi…
Zordu o yüzden bu şehirden gitmek…
Oradan ayrılırken o sessiz gondollar, kanallardaki yosunlar ve kırık camlı küflenmiş ahşap pencereler paçanıza yapışıp gözlerinizin içine bakarak sustukları zaman daha iyi anlayacaksınız bu sözlerimi…
***
Eyvallah…
Hem Venedik’e hem size…
Tuğba Asya
Enfes bir yazı! !okurken sanki oradaymışım gibi hissettim:)
Mine Mutlupoyraz Ataş
Cok sevindim Tugbacimm! Ne mutlu bana???
meliha atıcı
Ahh Minemm yaa ders kitabları yazsan ya sen masal gibi ve bir o kadar egitici sayende ne çok şey öğrendim çookkk teşekkürler…
Mine Mutlupoyraz Ataş
Melihacim???