Merhaba sevgili anneler! 🙂
Bu yazımda sizlere “ideal anne”nin özelliklerinden bahsedeceğimi sandıysanız, üzgünüm sizi yanılttığım için..Çünkü konu o kadar basit değil!
Öncelikle hepinizin bilerek, isteyerek, seve seve ve aşkla “anne” olduğunuzu varsayıyorum. İstemeden olduysa bile karında kıpırtısı duyulduğu anda bebeğine tutkuyla bağlanan bir annesinizdir herhalde…
Zaten hamileliğiniz boyunca o’nunla herhangi bir sebepten dolayı yollarınızı ayırmak istememişseniz, siz mükemmele yakın bir anne adayıydınız demektir, hatta hala öylesiniz; çünkü bu konuda adaylık süreci asla bitmez!!
Onu ilk kucağınıza aldığınızda göğsünüzü yırtıp çıkmak istercesine çırpınan kalbinizi, titreyen elleriniz, kuruyan boğazınızı, pembe bir gül yaprağına benzeyen tenine dokunmaya kıyamadığınızda, onu şefkatle okşamak için birkaç damla yaşla pırıl pırıl parlayan gözlerinizi, gıdığına burnunuzu sokuşturup içinize çektiğiniz o eşsiz nefese doyamayışınızı hayal edebiliyorum, ve düşünürken bile o heyecanı yaşıyorum!
Bir insanın bu dünyaya verebileceği en değerli şey: bir hayat! canından bir can!
Tanrı’nın kadınlara bahşettiği annelik tacı; okula gitmeden elde edilebilen en “kutsal” ve maaşı cennet kokusu olan meslektir.
Bazı küflü zihniyetler “din”in arkasına sığınıp hamileliğin başkalarınca bilinmesini, hamileyken dışarı çıkmayı kendi dar görüşleriyle kınasalar da, yaşadığım şehirde hemen herkesçe saygı duyulan dini bütün bir insanın, beni 6 aylık karnımla tiyatroda gördüğünde verdiği tepki gözlerimin dolmasına sebep olmuştu: “Hoca hanım, değeriniz artmış, hayırlı evlat olsun inşallah.” amin..
Onu istemek, onu beklemek, ona kavuşmak ve onu büyütmek.. her anı birbirinden tatlı zorluklarla yaşanan ömür boyu sürecek anlamlı bir meşguliyet…
Bu sürecin neresindesiniz bilemiyorum, ama size bu ana kadar canınızı en çok sıkan, sizi en çok bunaltan neydi diye sorsam eminim ki çoğunuz sizi yoran şeyin bebeğinizden çok, başkalarının bir türlü tutmayı beceremediği “çenesi” olduğunu söylersiniz..Çünkü öyle!
Evlenir evlenmez başlarlar: ne zaman olacak? düşünmüyor musunuz? e artık vakti geçiyor!
Düşünmüyorum dersiniz: saçmalama, düşün, çocuksuz olmaz, sıkılırsınız bir süre sonra, çocuk ihtiyaç! -bunlar da yetmez gibi, bir de arkanızdan “olmuyor mu acaba, vah vah”!!
Olmuyorsa: niye olmuyor ki? sorun sende mi? kocanda mı? bir hocaya gitseniz? filanca doktor iyiymiş…
Artık çok şükür “hamileyim” dersiniz..: ne zaman doğacak? burcu balık olmasın! erkek evlat olsun inşallah! O isim çok klasik! şu hastane daha iyi! bence sezaryen yap!
Bir yavrunuz olacağını duydukları anda başlar bu ardı arkası kesilmeyen nasihatler: aman ha’lar, sakın ha’lar, mutlaka’lar! Her kafadan bir ses çıkar! “bi susun artık” diye haykırmak gelir içinizden, ancak gidip öteki tarafta atlatırsınız o kriz anlarını sessiz sessiz..çünkü gücünüz yoktur bu saçmalıklarla savaşacak.. bütün gücünü “bebeğine” vermek zorundadır anne…
anlamazlar…ve susmazlar..
Bir damla su içirmek istersiniz, biri çıkar “asla” der, ötekisi “o la la!”
Bir battaniyeye sararsın “zatürre edeceksin!”, bir kat daha sararsın “çocuğa havale mi geçirteceksin?”
Ağlasa: “çocuk doymuyor herhalde, süt yapacak bir şeyler ye!”Bol su içmen yetmez, illa ki baklava yiyeceksin!
Zorla tatlı yedirirler süt olsun diye, sonra dönüp aldığınız kilolara takarlar..
Lohusalık gibi bir dönemde bir kadının ne kadar hassas olabileceğini ancak o dönemi geçirmiş olan başka bir kadın anlayabilir. Ama gelin görün ki, sanki bütün kadınlar doğumdan çıktıklarında Kate MOSS gibiler de, kilo alanlar Allah tarafından cezalandırılmış; öyle bir acıma ifadesiyle bakarlar size! Zaten son zamanlarda tanıyamadığınız bedeninizden iyice nefret edesiniz diye…
Giyinmek, süslenmek gelmez içinizden…
susmazlar…
çünkü susamazlar…böyle yaşıyorlar çünkü.. böyle besleniyorlar...
Ağladığında kucağınıza almanıza, öpüp sarılmanıza, yahu bebeğinizi kucağınızda uyutmanıza bile karışırlar!
Neden? Çünkü onlar en iyisini bilir! Çünkü onlar “ideal anne“!!!
“iyi ama onlar sizin iyiliğinizi düşünüyordur” diyenleri duyar gibiyim.. çok duydum çünkü 🙂 O zaman ben de şunu soruyorum size: “ne” dediğinizden çok “nasıl” dediğiniz ulaşmaz mı hep karşı tarafa? Gözlerinizi devirip konuşurken, dudağınızın kenarında alaycı bir gülümseme varken, bağırırken ya da kapıyı çarpıp giderken asla haklı olamazsınız! Çünkü “nasıl”, “ne”nin önüne geçer.. İşte bu “ideal anne”lerin gerçekten “iyi niyetli” olanlarıyla ben hiç karşılaşmadım.
Dillerinde zehir vardı ve ben hayatımda ilk kez gerçekten yalın ayaktım...
Her şeyin en iyisini bilen bu hemcinslerime sormak istiyorum, yine ve tekrar! Bir insanın anneliği, öğretmenliği, vatandaşlığı ya da arkadaşlığı, yani bu rollerin hepsi kişinin alt kimlikleridir, değil mi? Bir insanın en öncelikli, en üst kimliği “canlı” olması, sonra da “insan” olması değil midir? O zaman “ideal anne” olabilmenin yolu önce “ideal insan” olabilmekten geçmez mi?
Peki var mı hiç aramızda? Yok! Çünkü “ideal” insan, “ideal devlet” gibi bir ütopya, en iyiye en güzele duyulan özlemdir. Evet, ütopya! Çünkü ideal, yani her şeyiyle kusursuz bir insan yok! İlk insandan bu yana insan hatalarıyla var, günahlarıyla var, eksikleriyle var. Madem bu kadar eksiğiz ve madem bu kadar hatalarla doluyuz, o zaman nedir bu etrafımızdakileri mükemmelleştirme çabası? Değişim hep “önce içeriden başlar” denilmez mi?
Siz de eminim hayatınızın en az bir noktasında, bu her konuda kendilerince “ideal” olan insanlara maruz kalmışsınızdır. Onları nasıl değiştirebiliriz bilmiyorum, bir eğitimci olarak onları değiştirebileceğimizi de sanmıyorum zaten… Ne değiştirebilir, ne de hayatımızdan çıkarabiliriz hatta.. O zaman yapılacak en güzel şey, onlara- rütbeleri ne olursa olsun- durmaları gereken yeri göstermek ve “ben böyle istiyorum” diyebilmek. Sizin “ne istediğinizi, neden öyle tercih ettiğinizi” sormadan sizi yargılayan, akıl veren, karışan herkese yapılacak en “saygılı” muameledir bu.
Anneliği kimsenin öğretmesine gerek yok.. Allah o çipi herkese bebeğinin kalp atışıyla beraber yüklüyor.. Sadece biraz bilgi, biraz öngörü ve biraz da annenizin desteği yeter zaten 🙂
Şimdi “Ben böyle istiyorum” deyin, ve sonra bebeğinize ihtiyacı olan o bir damla suyu verin, sıkıca sarılın, doyası şapır şupur öpün ve koynunuzda uyutun..
Çünkü en ideal anne, bebeğini en çok seven değil, bunu ona en çok gösterebilendir!
Hadi eyvallah ! 🙂
meliha atıcı
her şeyi onlar bilir evet bende yaşadım ve hala yaşıyorum maalesef… gösterilmeyen ve hissettirilmeyen bi sevginin hiç bir anlamı yok!şu son fotoğrafın her şeyi anlatıyor o kadar güzel ki ışıl ışılsın bakmaya doyamadım!
Mine Mutlupoyraz Ataş
Melihacım..Hep yaşayacağız maalesef.. Allah sabır ve bol bol sevgi versin bize, bizi sevmeyenleri bile sevebilmek için! 🙂
Melek Mavili
Daha güzel nasıl anlatılırdı bilmiyorum herkesin duygularına tercüman çok güzel bir yazı olmuş emeğine sağlık canım. Allah herkese o cennet kokusunu içine çekmeyi nasip etsin inşallah ☺
Mine Mutlupoyraz Ataş
Melekcigim, cok tesekkur ederim degerli yorumun icin!😍😍 Insallah😇😉
Saniye
Rabbimden sonra çocukları en ćok seven biz anneleriz. Ne yapıyorsak sevgimizden yapıyoruz. Çocuk uyulduğunda bile başında bekleyen, hastalandığında iyileşsin diye gözyaşlarıyla dua eden, her hareketi, her kelimesi için sevinen anneleriz.İdeal değiliz ama seviyoruz içten, karşılıksız.
Mine Mutlupoyraz Ataş
Saniye Hocam,anlattıgım “ideal” annelerden olmayalım zaten:) biz kendimize de kuzularımıza da yeteriz inşallah😉😍😍Rabbim yavrunuzu sizlere bağışlasın😇sevgi ve muhabbetle😍